UMARIM

Her kapı çalınınca, yarım geldin, sanırım,
Çok hasret oldum sana, aşkın ile yanarım,
Mazimiz bana yetmiyor, soluk hatıraların,
Ama hala umutluyum, geleceksin umarım.

Gel beni bekletme, kork artık kaderimden,
Ömrüm senin oldu, yaş akar gözlerimden,
Ummadığım anda gel, tut artık ellerimden,
Belki de çok az kaldı, sen yoldasın umarım.

Tez gel böyle bekleme, kış ayları olmadan,
Gel de ne olursun, çok fazla geç kalmadan,
Sen beni çok beklettin, sabaha uyutmadan,
Hayalın hep yanımda, ben onunla kanarım.
Belki ben de yanında, kalbindeyim umarım.
                                        Recep Ali Öztürk

HESAP VERMEK

Çok zengin birisi ölür. Ölen kişinin kasası açılınca bir vasiyeti çıkar.
Bu vasiyette; bütün serveti ilk gece kendisi ile birlikte mezarda yatan kişiye verileceği yazılmıştır. Hiç kimse cesaret edip ölen kişi ile mezara giremez.
O sırada tesadüfen oradan geçmekte olan bir hamal kabul eder ve bu ölünün yanında yatarak sabahı bekler.
Gece sorgu melekleri gelirler. Bakarlar biri canlı biri ölü.
Kendi aralarında
“Önce canlı olanı sorguya çekelim. Çünkü sonra o gidecek” derler.
Ve hamalın sırtındaki ip ten başlarlar.
“Nerden buldun? Kimden aldın?” gibi sorularla o gece geçer. Hamal kan ter içinde kalır. Gece biter fakat sorgu bitmez. “Yarın devam ederiz” derler ve melekler giderler.
Ertesi gün mezarı açarlar. Hamalı çıkarırlar. Ölen şahsın bütün serveti senindir, teslim al derler.
Hamal
“Hayır ben servet filan kesinlikle istemem. Kendime ait olan sırtımdaki bir ipin hesabını bir gece sabaha kadar veremedim. Kan ter içinde kaldım. Bu kadar servetin hesabını nasıl veririm?” der ve serveti almadan çeker gider.

DELİNİN AKLI

Bir şahsın tekeri tam tımarhane önünde patlamış.
Değiştirmek için sökmüş fakat aksilik ya tekeri tutan somunlardan birini kayıp etmiş.
Telaşlı bir şekilde ararken, bir deli tımarhanenin penceresinden cama vurmuş.
” Hışş hış. Eyy hemşerim, baksana; diğer tekerlerden birer bijon sök ve stepneye tak. Gideceğin yere kadar seni rahat rahat üçer bijon ile gidersin.” demiş.
Adam çok hayret etmiş ve delinin verdiği akli uygularken, deliye de sormuş:
“Sen bu fikri deli halınla nasıl düşündün?”
Deli de cevap vermiş:
“Ben sapına kadar deliyim deli, aptal değilim ki” der.

NUH DEDİ

Nuh Peygamber’e peygamberlik vahiy olduktan sonra, bütün kavmi kendisine “Peygamber” veya “Nuh Peygamber” diye hitap etmişler.
Hatta inanmayanlar da peygamber demiş .
Bir tek kişi, sadece hanımı “Nuh” diye hitap etmiş hiç bir zaman “Peygamber” dememiş.

Dilimize mal olan “Nuh dedi, peygamber demedi” sözü buradan gelir.
Ve çok inat, söylediğinde direnen insanlar için kullanılır.
Bu varsayımdan gidilerek bazı hanımların eşleri ile tezat teşkil ettikleri, biraz da inat oldukları söylenebilir.
Saygılarımla.

ONİ DEİRUM SANA DAA

Temel bir gün elinde gazete ile bir iş yeri patronunun yazıhanesine gider.
“Ha buraya bir eleman arayımış sunuz ben geldum” der.
Elindeki gazeteden eleman arama ilanını gösterir.
Patron kendisine sorar;
-Hangi üniversiteyi bitirdin?
-Hiç üniversiteye gitmedum
-Hangi yabancı dilleri biliyorsun?
-Ben Türkçeden başka hiç bir dil bilmem
-Peki şimdiye kadar her hangi bir yerde çalıştın mı, referansın var mı?
-Hiçbir yerde çalışmadum, ustaluğum da yoktur.
Patron:
-Sen o zaman hiçbir şey bilmiyorsun. der.
Temel de patrona:
-Bende onı deirum sağa daa. der.

ÖNSÖZ

Çocukluk ve gençlik yıllarım zor şartlarda geçti. Keçi çobanlığı, kaçak ağaç işeri, çiftçilik, memurluk ve diplomatlığa kadar her türlü şartlarda yapmadığım iş, çalışmadığım yer kalmadı. 

Liseyi bitirdikten sonra fark dersleri vererek ilk okul öğretmeni oldum. Beş yıl öğretmenlikten sonra emniyet teşkilatına geçtim. 
Adana Bağlar Karakolu, Adana Cinayet Masası, İsveç Stockholm ve İspanya Madrid Büyükelçilikleri Koruma, Diyarbakır Cinayet Masası, Ankara Hırsızlık, Oto Hırsızlık, Cinayet Büro Amirlikleri, Ankara Hırsızlık ve Ahlak Büro Amiri, Eğitim Şube Polis Adaylık ve Atış Poligon Amiri görevleri yaptım ve Poligon Amiri iken Başkomiser olarak emekli oldum. Hayatımda pek az pişmanlık vardır. Vicdansızlık hiç yapmadım ve hiç kimse benden hak iddia edemez.

Büyük oğlum Bilkent mezunu Bilgisayar Mühendisi, ikinci oğlum Ankara Tıp Fakültesini beğenmedi. İkinci sınıfta bıraktı. ODTÜ bitirdi, o şimdi Makine Mühendisi, kızım Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslar Arası İlişkileri bitirdi.

Çocuklarımın yardımı ve 2011 yılında kursa giderek Kurs Öğretmenim Nalan Aslan Hanımın yardımları ile bilgisayar öğrendim.

Ne ise gelelim HARDUMA ya; herkesin zevkle okuyacağı, şiirlerim, anılarım, öykülerim, duyduklarım, tecrübem ve tavsiyelerim ile fıkralarımı sizlerle paylaşacağım bir blok olacak.

Harduma; düzgün budaksız çam, kestane ve gürgen ağaçları 50-60cm uzunluklarında tomruklanır. Bu tomruklar özel alet ve demir siller ile 2-3mm kalınlığında, 20-25cm. genişliğinde yarma usulü bölünerek çok sayıda parçalara ayrılır. Bu parçalar çatılar üzerine çakılarak veya üzerine taş koyarak kiremit yerine kullanılır. Bunların her birine HARDUMA, yapılan işleme de HARDUMA ÇEKME denir.

Giresun, Trabzon, Rize, Artvin illerinde çok görülür, Artvin taraflarında Bedevra diye bilinir. Bilhassa yayla ve merze evlerinin hepsi harduma ile örtülmüştür. Saygılarımla.

OKURLARIMA;
Hardumayı beğenirsen mesaj çekesin,
Eğer beğenemezsen bana sual edesin,
İyisine kötüsüne sen karar vereceksin,
Okursan dikkatli ol, vaz geçemezsin.